22 Ekim 2011 Cumartesi

bu bildiğim yeryüzü değil...

Allah, hükümleri ertelenen o üç kişinin de tevbelerini kabul etti. . Sonunda yeryüzü olanca genişliğine rağmen onlara dar geldi. Can sıkıntısından patlayacak gibi oldular, Allah'dân kaçmanın yine O'na sığınmaktan başka bir çıkar yolu olmadığını anladılar. Bunun üzerine Allah onların tevbelerini kabul etti ki, tevbe etsinler. Hiç kuşkusuz Allah tevbeleri kabul edicidir, merhametlidir.. Tevbe 118

Ka'b bin Malik anlatıyor…
...Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- Tebük seferine çıkmayanlar arasında mü'minlerin üçümüzle konuşmasını yasakladı. Halk bizden uzaklaşmaya başladı. Ya da "Bize yabancı gibi davranıyorlardı" demişti. Ben bile yeryüzünden sıkılmaya başlamıştım....Bu bildiğim yeryüzü değildi artık. Bu şekilde tam elli gece geçirdik. Diğer iki arkadaşıma gelince, çaresiz kalkıp evlerine çekilmişlerdi. Bense halk arasında güçlü kuvvetli biriydim. Halkın arasına çıkıyor, müslümanlarla birlikte namaz kılıyor, çarşılarda dolaşıyordum. Ama hiç kimse benimle konuşmuyordu. Namazdan sonra Peygamberimizin meclisinde oturur, ona selâm verirdim. Kendi kendime: "Acaba selâmımı almak için dudakları kıpırdadı mı yoksa kıpırdamadı mı?" derdim. Sonra ona yakın bir yerde namaz kılar göz ucuyla onu süzerdim. Ben namaza durunca bana bakardı, ama ben kendisine bakınca, bakışlarını kaçırırdı. Müslümanların boykot uygulaması gittikçe uzuyordu. O sırada amcamın oğlu ve herkesten çok sevdiğim Ebu Katade'nin bahçesine doğru yürüdüm ve selâm verdim. Fakat selâmımı almadı. Ben "Ey Ebu Katade, ben sana Allah'ın adıyla seslendim, Allah'ı ve peygamberini sevdiğimi bilir misin?" dedim. Ama o, sustu. Tekrar seslendim, yine sustu. Bir daha seslendim Allah ve peygamberi daha iyi bilir" dedi. Gözlerim doldu geri döndüm duvarı geçtim gittim..."


Ka'b büyük bir üzüntü içindeydi. Yeryüzü ona sevimli gelmiyor artık… bu bildiği yeryüzü değildir çünkü. Resulullah'ın dudaklarının hareketine ümit bağlamıştır. Göz ucuyla süzüyor peygamberi. Belki peygamber bir kerecik kendisine bakar diye. Bu, içindeki umudu canlı tutacaktır. Bu ağaçtan kopmadığı, bir yaprak gibi solup kurumadığı için teselli bulacaktır. 

"Sonunda yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar geldi. Can sıkıntısından patlayacak gibi oldular, Allah'dân kaçmanın yine O'na sığınmaktan başka bir çıkar yolu olmadığını anladılar."
Ne değeri var yeryüzünün, içinde yaşayanlar olmasa... Yeryüzü, üzerinde geçerli olan değerlerle bir anlam kazanır. Üzerinde yaşayanların arasındaki bağlar ve ilişkilerdir yeryüzünü değerli kılan. İfade, sanatsal güzelliğindeki gerçekliğin ötesinde pratik anlamı bakımından da gerçeği yansıtmaktadır. Ayetin sanatsal güzelliği şu seferden geri kalan üç kişiye dar gelen yeryüzünü öyle bir tasvir ediyor ki, yerin çevresi daralmaya kıtalar büzülmeye başlamış, bu üç kişi de orada sıkılmış kalmıştır adeta.
"Can sıkıntısından patlayacak gibi oldular."
Bedenleri bir kap gibi sıkıştırıyordu onları sanki. Hareket etmelerine imkân vermiyordu. Onları sıkıştırıyor nefes aldırmıyordu adeta:
"Allah'dan kaçmanın yine O'na sığınmaktan başka bir çıkar yolu olmadığını anladılar."
Hiç kimsenin Allah'dan başka sığınacak bir yeri yoktur. Göklerin ve yerin her tarafı onun kontrolündedir. Ne var ki bu gerçeğin böylesine sıkıntı verici bir atmosferde dile getirilmesi sahneye daha bir sıkıntı, karamsarlık ve daralma havası katıyor. Sıkıntıları gideren, insanları düzlüğe çıkaran Allah'a sığınmaktan başka kurtuluş yolu yoktur bu can sıkıntısından.
Ardından kurtuluş geliyor, düze çıkıyorlar...
"Bunun üzerine Allah onların tevbelerini kabul etti ki, tevbe etsinler. Hiç kuşkusuz Allah tevbeleri kabul edicidir, merhametlidir."

Bu özel günahdan dolayı ettikleri tevbeyi kabul etti ki, geçmişte istedikleri tüm günahlardan tevbe etsinler ve ilerde olabilecek her şeyde Allah'a tam ve eksiksiz dönsünler, ona sığınsınlar. Ka'b'ın sözü de bunu doğrulamaktadır. "Ey Allah'ın peygamberi tevbemin kabul olunmasına karşılık bütün malımı Allah ve peygamberine sadaka olarak vermeyi söz vermiştim" dedim. "Malının bir kısmını yanında bırak, bu senin için daha iyidir" dedi. "Kendim için Hayber savaşında payıma düşen ganimeti bırakıyorum" dedim ve şunları ekledim. "Ey Allah'ın peygamberi, Allah beni doğru söylediğim için kurtardı. Yaşadığım sürece doğru söylemekten vazgeçmeyeceğine dair söz verdim. Allah'a andolsun ki, Peygamberimize bunu söyledikten beri hiçbir müslümanın doğru konuşmakta, yüce Allah'a karşı benden daha iyi bir sınav verdiğini bilmiyorum. Allah'a andolsun ki, Peygamberimize bu sözü verdiğim günden bu yana asla yalan konuşmadım ve bundan sonra da yüce Allah'ın beni yalan konuşmaktan koruyacağını ümit ediyorum.
Fizilal'il Kur'an

yeryüzü mü'minlerle güzel... ve tabi peygamberimizle -Salat ve Selam peygamberimizin, ailesinin ve ashabının üzerine olsun.
acaba yaşasaydı yüzümüze bir kerecik bakar mıydı?...öylesine özledim ki... Allah'ım günahlarımızı bağışla... peygamberimizi görmeyi, bize gülümsemesini, selamımızı almasını bize nasib et. amin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder